Hürriyet

>

28 Mart 2010 Pazar

ALDATMA-Erkekler


İşte ayın konusu, aldatma. Epeydir üstünde çalışıyorum, ama sanma ki uygulamadayım sevgili okur, gözlemdeyim sadece. Beni biraz olsun tanıyan, yazılarımı okuyan takipçilerim çoktan anlamışlardır ki, bu nacizane yazar, hayatı yaşamaktan ziyade seyredip eleştirmeyi, üzerinde düşünmeyi seviyor.
Gelelim konumuza, aldatma. Kadının ve erkeğin aldatması olarak ikiye ayırmak gerek herşeyden önce. Çünkü dürtüler de, nedenler de, sonuçlar da tamamen farklı. Önceliği, ahlaki evrim konusunda biraz daha geri olan cinsiyetimiz erkeklere verdim. Öncelikle hangi erkekler aldatır?
Fırsatını bulan tüm erkekler, yani karısını aldatmayı düşünmeyen erkek yoktur. Kusura bakmayın, ama gerçekler bunlar. Peki, madem hepsinde fikir var, hepsi aldatabilir mi? Bu yanıt içinizi ferahlatacak- hayır.
Peki kimler aldatmaz? Küçük bir gruptur bu ve ;
1. Ya aldatmayla uğraşamayacak kadar tembeldirler,
2. Ya da yeni bir kadına yaklaşmaya cesaret edemeyecek kadar güvensizdirler. Hazır onları her şekilde kabul etmiş bir kadın varken ne gerek var ki yeni birine erkekliklerini ispat etmeye?
Bunun dışında kalan tüm erkekler fırsatını bulduğu anda kaçırmaz. Ama tabi bunları da gruplamak gerek. Örneğin kimler aranır, kimler sadece fırsat değerlendirir! Aldatmak için efor harvcayanla ayağa gelmiş fırsatı kullanan arasında tabik bir fark olacaktır. Öncelikle kimler aranır?
1. Çok erken evlenen erkekler, evliliklerinin 10. yılından sonra aranır. Çünkü her şey değişmiştir. Bu grup, üniversitede aktif bir cinsel hayat, flört yaşayamamıştır, bulduğu, kafasına göre kendisine uygun olduğuna inandığı(yetindiği de diyebiliriz), kendisini de çekeceğini düşündüğü ilk kız arkadaşıyla evlenir. Daha hayata bile atılmamıştır halbuki. 20'li yaşların başında ya da ortasında yapılan bu evlilik ilk başta erkeğin hayatını korkunç kolaylaştırır. Artık bir seks hayatı vardır, kadınlar tarafından ezilmeyecektir, çünkü başka bir kadının tercihidir, bu da onu diğerlerinin gözünde değerli yapar. Uğraşmasına gerek kalmamıştır, kafası rahat olduğu için tüm enerjisini işine verir. Geçen yıllarda hırsı ve işine yönlendirebildiği enerjisi sayesinde çok başarılı olur, hayalini kurduğu mevkiye gelir, iyi para yapar. Ama sonra, 30'lu yaşların sonlarında ben neleri kaçırdım demeye başlar. Herşeyden önce kendini adam eden eşini güzel ve alımlı asla bulmadığını, ona aşık olarak evlenmediğini kendine itiraf eder. O zamanki koşullar için en iyi seçim olan bu kadın, şimdiki mevki sahibi, paralı ve karizmatik adama yetmemektedir içten içe. Derhal eskiden asla yanına yaklaşamadığı güzel ve çekici kadınlara yönelir. Onlardan biriyle beraber olursa ancak kendini tamamlayabilecektir. Eksik kalan tek yönünü, cazibesini. Bunun için de bu tarz erkekler aldatırlar. Gençliklerinde yapmaları gerekirken güvensizlikten yapamadıkları flörtleri yapmaya başlarlar. Bence çok tehlikeli bir gruptur bu, serseri kurşun gibi dolanırlar ortalıkta. Çok fena avlanıp tufaya düşürülebilirler, dikkatli olmaları gerekir. Sırf bu grubu yolmaya hazır, durumdan gayet haberdar tilki kadınlar iş üstündedir çünkü. Merak edenlere tilki kadınları nasıl tanıyacaklarını ve başlarına neler gelebileceğini zevkle anlatırım tabi. Ama istek olursa, yoksa niye arı kovanına çomak sokayım ki?
2. Erkekliğinin çok üstün olduğunu ispat etmeye çalışan ama aslında yine kendine olan güvensizliğini örtmeye çalışan erkekler. Bunlar zamanında nasıl bir ezilmişlerse artık, neredeyse tüm hayatlarını kadınlar üzerine kurar, onları tavlayıp elde edip terk ederek tatmin olurlar. Mecburi evlilikleri, ya da isteyerek yaptıkları muhteşem kadınlarla olan evlilikler, hep skandallarla doludur. Bu tip erkekler hep daha güzelinin peşindedir, asla yetinmez. Yukarıdaki erkeklerden farkları da budur. Bunların karıları da çok güzeldir çünkü.
3. İş hayatlarında fena darbe yemiş, başarılı karıları olan erkekler çok fena aldatır. Üstelik kendi karılarından daha seviyesiz olan tiplerle. Çünkü amaç aslında karılarının başarısını aşağılamaktır. Kendisi o kadar düşmüştür ki, eşine layık değildir artık, onu daha düşük biriyle aldatınca iyileşeceklerine inanırlar. Gördüğünüz gibi, bu da yukarıdaki diğer iki tipten tamamiyle farklıdır. Başına gelen felaketlerden başarılı ve iyi eşini sorumlu tutarak ondan öç alır. Bu tipler son derece sorumsuz insanlardır. Kendilerinde hiç hata yoktur, intihar bile etseler sebebi hep eşleridir:)) Zaten iş hayatlarındaki başarısızlık tamamiyle kendi eserleridir, ama bunu kabul edemedikleri için hep ya piyasaları ya da çevredeki insanları suçlamayı tercih ederler. Sıkı bir terapiye ihtiyaçları vardır.
4. Bu da Freud'dan bir sebep. Küçüklükte yaşanılan Oidipus kompleksini aşamamış erkek grubu, eşleri anne olduğu an onlarla cinsel temaslarını kesip fahişelere yönelirler. Bunun da sebebi annenin kutsal olması, seksin ise iğrenç bir şey olarak sadece fahişelerle yapılması gereken bir kepazelik olduğudur. İçten içe anneye duyulan isteğin iğrenç bulunarak eğilip bükülüp bu tarz bir ruh hastalığı haline gelmesidir. Anne olan eşe istek azlığının da temelde buradan geldiği iddia edilir. Günümüzde böyle bir çoğunluğun olmadığı asla söylenemez. Ama bu kadar bariz değildir de, hafif hafif yapan bir gruptur bekli de. Ama esası buradan gelir. Daha çok bu konuyu incelemek isteyenler Sigmund Freud'un Cinsellik Üstüne yazdığı ders notlarının ciltlerine sahip olup okuyabilirler.
Bunlar ve bunların dışındaki tüm erkekler ise fırsat değerlendirirler. Sorarım size ey sevgili okur, hangi erkek ayağına gelip kendini sunan çekici ve güzel bir kadına hayır diyebilir? Hangi erkek, öyle bir heyecan anında maliyet analizi yapacak kadar ileri görüşlü, mantıklı kalabilir? Hangi erkeğin beynine kan gidebilir böyle bir fırsat karşısında?
Sonuç olarak, ey kadın okuyucum; şayet hala daha aldatılmadıysan, ya kocan çok ama çok tembel, ya da ayakta uyuyorsun haberin yok.
Sevgiyle kalın.

14 Mart 2010 Pazar

40. yaş Günümde Başıma Gelenler...

Sevgili Okur,
Güzelleşme üstüne çalışmalar yaparken(ki aslında sadece bilgi alma amaçlydı), sanırım birini fena halde gücendirdim, o da ya nazar etti, ya da zaten en ulu olandı, bu yaşta SU ÇİÇEĞİ oldum. Aslında tabi önce oğlum oldu. Aşılılıdır, kolay atlatır derken, aşısını atladığımız öğrendik. Zavallı yavrum 15 gün süründü. O sırada annem bize yardıma geldi tabi, malum ben çalışan anne, bu arada benim küçükken geçirdiğim suçiçeği hikayesi her gece anlatıldı. 15 gün sonunda annem döndü, çocuk tam okula başlayacak bende bir ateş. Üşüttüm falan derken, o malum sivilceler başta yüzümde olmak üzere tüm vücudumda çıkmaya başladı. Doktora koşarcasına gittik, sorarcasına da baktık yüzüne; hani suçiçeği bir kez geçirildi mi tekrarlamazdı? Doktor kan tahlillerinden benim hiç suçiçeği geçirmediğimi iddia etti, annem yemin billah etti geçirdim diye. Babam ve akrabalar da anneme katıldı, bizim kafalar karıştı. Ya tıp yalan söylüyordu, ya da bizim aile. Ama sonuç hep aynıydı, 40.yaş günümde suçiçeği dökmüştüm işte.
Evet sevgili okur, bu yaşta hiç te kolay geçmiyor bu hastalık. Öncelikle çok kaşınıyor, kocaman iltihaplı sivilceler tüm yüzü ve vücudu kaplıyor, üstüne mecburi merhemler sürülüyor ki kaşıyıp iz etmeyelim. Ağızdan parmağım büyüklüğünde Aklovir hapı içiriliyor ki iç organlarımda çıkan yaralar hafiflesin. Öncelikle dış görünüşü boşverin, yemek borusunun içindeki yaralar tam bir hafta yemek yememi engelledi. Ciğerlerim yara dolu, 50 paket sigarayı arka arkaya içmiş gibi tık nefesim, yataktan mutfağa yürüyemiyorum. Ateşim 4 günde geçti, ağrılarım sekiz günün sonunda halen devam. Ve sıkı durun, en kötüsü YIKANAMIYORUM. Yasak işte, iz kalmasın diye. Şu an dokuzuncu gün bitiyor, bir bu kadar daha dayanmam gerek. Tabiki işe gidemiyorum. Ağrıdan mı, görünüşten mi, halen hastalığı yaydığımdan mı yoksa pislikten mi? Yanıt veriyorum hepsi. Bir günüm hastanede yatarak geçti, perişandım çünkü, hastalığın5. günü zirve yaptı, ölüyorum sandım. Yarın bir kontrolüm daha var, kan değerlerime bakılacak. Çünkü değerlerim kemoterapi gören hastaların seviyelerine düşmüştü en son. Buna göre doktorum durum değerlendirmesi yapacak.

Kıssadan hisse, tıbba da ananıza da çok güvenmeyin. Bu tür hastalıkların aşıları var, yaptırın birer tane, ne var, yan etkisi yok ki. Benim gibi sürünmezsiniz en azından. Şayet ben tıbba ve de anama güvenmeyeydim aşımı da olur, bu durumlara düşmezdim. Tıp derki, bu hastalığı geçiren bir daha geçirmez ve anam dedi ki, sen geçirdin evlat. Güvendim işte-hata ettim.
Hastalığımın bitmesine daha en az bir hafta var. Aşı olmasanız bile bir kan tahliliyle antikorlarınıza baktırın, hangi hastalıkları geçirdiğinizi öğrenin. Çocuğunuzla geçirmek istemiyorsanız tabi...
Sağlıklı, keyifli haftalar diliyorum. Bu aralar aldatma ve boşanma üzerine yazmayı düşünüyordum ama halim olursa. Arada kontrol edin, her an yeni yazı yazabilirim...

2 Mart 2010 Salı

Estetik Mucizesi

Sevgili okur, sırf sizi bilgilendirmek, detaylı ve doğru şeyler aktarabilmek amacıyla cumartesi günü bir estetik cerrahının muayenehanesindeydim. Yaşlanmış, sarkmış, kırışmış ciltler için icat edilmiş yüzlerce ürün hakkında bilgi aldım, hatta bir tanesinin uygulanışına bizzat şahit oldum. Deri altına iğneyle şırınga edilen nem bombalarının nasıl yapıldığını gördüm. Allah seni inandırsın sevgili okur, görmez olaydım. Delik deşik yanaklar, kanlı pamuklar, kurbanın acı dolu yüzü, görülmeye değer miydi, şüpheliyim. Mor ve pötürdek yanaklı kurban, o gün oldukça kötüydü. Ama dün itibariyle 10 yaş gençleşmiş, çökük yanakları dolmuş, buldoga benzeyen gülme çizgileri kaybolmuştu.Üstelik hiç bir yapaylık yoktu. Şimdi aldı mı beni bir düşünce. Sonuç mükemmel. Üstelik doktorla konuştuğumdan beri kendimi daha bir çirkini daha bir yaşlı hissediyorum. Her bir kırışıklık büyük kanyon gibi görünüyor gözüme. Ama acayip zor bir işlem. En az 60 iğne yiyorsun suratına.
Değer mi be sevgili okur, o acıya değer mi? Yani 10 genç göstermek(ama yine de genç olmuyorsun dikkatini çekerim, sadece öyleymiş gibi kandırıyorsun etrafı), hemde sadece 2-3 ay için, yapılır mı? Gerçi dükkan kaynıyordu, karar verilmiş, değer demiş çoğunluk. Ama ben halen diyemedim. Belki bir beş yıl sonra:))