Hürriyet

>

15 Aralık 2010 Çarşamba

Yıldırım Aynı Yere Kaç Kez Düşer?


Tam yirmi gündür bunu düşünüyorum. Sürekli yaşanırsa şansızlık, sadece kötü şans olarak açıklanabilir mi? Ya da talihsizlik artık göbek adınız gibi sizi takipteyken, sadece kötü bir yıl deyip geçebilir miyiz? Gerçekten de zincirleme berbat günler herkesin başına bir dönem geliyor mu? Şayet yıldırım aynı yere iki kez düşmez deniyorsa, neden bizim ev paratoner gibi çalışıyor?
Bu yılın başlarında ailecek çıkardığımız suçiçeğinden bahsetmiştim. Üstelik ben ikinci kere yakalanmıştım bu hastalığa. Sonradan öğrendiğimize göre çok ender bazı insanlar, hepatit ve suçiçeğine karşı antikorları uzun süre bünyelerine taşıyamıyorlarmış. Ben ve oğlum da bu ender kişilerdeniz ne yazıkki. Bir-iki yıl sonra yeniden suçiçeği olabiliriz, şaşırmayın. Bu olayı normal kabul ederek devam ediyorum başımıza gelenleri anlatmaya. Bu hastalıktan iki ay sonra oğlumuz ITP denen hiç bilmediğimiz, yine ender görülen bir hastalığa yakalandı( detaylar için ITP İle Yaşamak yazıma bakabilirsiniz). Uzun bir süre ilaç tedavisi gören oğlum, iki yıl kontrol altında tutulacak ki tekrarı olmasın. Tam altıncı ay kontrollerinden yüzümüzün akıyla çıkmıştık ki, korkunç bir kulak ağrısıyla kendimi hastaneye attım. Başıma gelebilecek en kötü şeyin ortakulak iltihabı olduğunu düşünürken kıkırdak iltihabı teşhisiyle karşı karşıya kaldım. Antibiyotik tedavisine rağmen ne ağrısından ne de şişliğinden ödün veren hastalığım on gün içinde şekil değiştirerek bambaşka bir yere taşıdı beni, yüz felcine. Bir gün aniden yüzümün sol tarafının artık hissizleştiğini farkettim. Derhal doktora gittiğimde öğrendim ki, kıkırdak iltihabı kulak zonasına ( Ramsay-Hunt Sendromu) dönüşmüş. O kadar ender olurmuş ki, teşhisi koymakta zorlanmışlar, neyseki felçle tablo yerine oturunca teşhis doğrulanmış. Şu an ilaçlarla duyu kaybımı geri kazanmaya çalışıyorum, kulağımsa daha iyi, en azından işitmeye başladı. Bundan bir ay öncesine kadar yüzümdeki kırışıklılara sinirlenirken, bugün sol tarafımda gördüğüm her yeni kırışıklık için şükreder durumdayım. Çünkü o kırışıklık bana yüz kaslarımdan birini daha kullanabildiğimi gösteriyor. Şimdi, diyeceğim o ki, bu kadar şansızlık ve ender görülen olaylar bizim evde rutin halindeyse, benim kaygılı olmam normal değil mi? Ertesi sabaha kalktığımızda neremizin yamuk olacağı endişesi sizi de sarmaz mıydı? Aklı olan biri, hayatının kontrolu olmadığını, karıncadan hallice yaşadığını anlamaz mıydı? Her sabah yeniden zar attığımızı, attığımız zara göre kazanıp kaybetmekten ziyade, zarı atabilmek yani oyunda olabilmekten dolayı müteşekkir olmamız gerektiğini hissetmez miydi?
Sonuç olarak Lustral kullanıyorum. Bu kadar düşünmenin iyileşme tabloma artı sağlamayacağı görüşünde birleşen doktor ve eşim iaç içmeme karar verdiler. Ufaktan ben de katılıverdim ilaçla sakinleşenler ordusuna. Sirkte canımı en yakan görüntü, gözbebekleri uyuşturucudan büyümüş, kırbaç eşliğinde çemberden atlayan kaplanlardır. Sanırım bizim de pek farkımız kalmıyor onlardan. Öyle ya da böyle bir kırbaç başımızın üstünde ıslık çalarak dolanıyor.Onunla yaşayabilmek için ya kör ya da uyuşturulmuş olmak gerekiyor. Ben uyuşturulmuşlardanım, peki ya siz?