Hürriyet

>

21 Mayıs 2013 Salı

Pi'nin Yaşamı: Bir sandala kaç hayat sığar?

Uzun zamandır böyle sıcak, iyimser ( ciddi vahşi anlatımlarına rağmen), ve ilginç bir öykü okumamıştım. Hani bazı kitaplar vardır, okurken hiç bitmesin istersiniz ama soluk soluğa da sonuna ulaşmaya çalışırsınız. İşte bu kitap ta benim için bu sınıfa giren bir yapıttı. Hiç bitmesin istedim, Richard Parker'a bir kez olsun dokunmak, sırtlanı yok etmek, zavallı Pi'ye bir yudum su vermek istedim. Anlayacağınız öykünün içinde kaybolup gittim.

Öykünün konusu belli, bir sandal, içinde 16 yaşında Hintli bir vegeteryan delikanlı, son derece saldırgan bir sırtlan, üzgün bakışlı, korkmuş bir orangutan, bacağı kırık bir zebra ve deniz tutmuş bir Bengal Kaplanı. Bu kadar etçilin içinde ayakta ve hayatta kalmaya çalışan bu çocuğun vahşi, akıllı, bir o kadar da uysal hali içimi acıttı. Zaten kitabın en başında şu cümle geçiyor;
 Bazı insanlar garipsemiş olsa da dini alışkanlıklarımı sürdürdüm.
Tanrılarına (hem Hindu, hem hristiyan hem de müslüman olmaya uğraşan bir genç kendisi) tüm yaşadıklarına rağmen isyan etmeyen, kaderini olduğu gibi kabul edip yaşamak için mücadele eden biri. Kitapta bu üç inanışın  karşılaştırmaları ve bir Hindu gözünden İsa eleştirisi var. Öykünün içinde kaybolmadan bu detaylara sarılın. Korku, endişe ve inançla ilgili tanımlar da en az din eleştirileri kadar gerçek ve mantıklı. Pi ile R.P. arasındaki ilişki de harika. Ölümcül bir korku, tarifsiz bir  hayranlık, hayatta kalma nedeni, karşılıklı ihtiyaçların yarattığı saygı. Pi Hinduluğun getirdiği inançla sevgi dolu, vegeteryan. Hayatta kalmak için ilk öldürdüğü balık için ağlayıp dua ediyor. Sonrasında tabi ki bu kadar hassas olmuyor, ama tüm vahşete rağmen, içindeki canlıya saygıyı hissediyorsunuz.

İki düşmanın hayatta kalmak için birbirine tutunma öyküsü bu. Asla arkadaş değiller, aralarında bir sevgi yok. En azından R.P. için Yine de Pi şunu söylüyor;

Bir hayvanın gözlerinde gördüğün aslında kendi yansımandır.

Vahşi hayvanlar sevmez, güce itaat eder, orman kanunu! Sandalda da bu tür bir güç dengesi var. Ve tüm bu oyunlar Pi'nin hayatta kalmasını sağlıyor.

Zıtlıkların uyumu, bence okunması gereken bir kitap. Alıntı olduğu söylense de, değerli. Çünkü öykünün değil nasıl anlatıldığının önemi var bence. Ve bu öykü güzel anlatılmış. Bu arada, son bölüme dikkat, belki de olaylar böyle olmadı, kaplan aslında Pi'nin ta kendisi, ne de olsa R.P. asla bulunamadı!

İyi okumalar!

Penceremden

Karşı penceremdeki çocuk on yıl önce girdi hayatıma. Pencerenin önünde büyüdü. Odası balkonumla karşılıklı. Ne zaman sigara içmeye çıksam onu seyrederim. Yıllardır. Önce tekti, sonra kardeşi doğdu. Kah resim yapar çocuk, kah bilgisayar oynar. Belki de film seyrediyor, bilmiyorum. Son dört yıldır beyaz, kalın çerçeveli gözlük takıyor. Yakıştı bence. Bahçeye inmez, bir kez parka indirdiler, neşeyle oynamaya kalktı diğer çocuklarla. Dedesi çok kızdı, eve götürdü onu. O da haklı, koca cüssesiyle çocuk, diğer miniklere belki de zarar verir, kim bilir? Kardeşi büyüdü, okula başladılar. Çocuk zaten gidiyordu, ama sanırım artık gitmiyor, çünkü tüm gün evde. Bir kez otoparkta karşılaştık. 'Nasılsın' dedim, , yüzüme baktı, 'sen kimsin' diye sordu. Yanında annesi gülümsüyordu. 'Komşunuzum! dedim, ismimi söyledim. Yüzüme baktı, ' sen kimsin' diye tekrarladı. Aynı yanıtı verdim. 3-4 kez tekrarlandı aynı replikler. Sonunda annesi çocuğu alıp gitti. Arkasından baktım.
Bugün yine penceredeydi. Kız kardeşi artık büyümüş, hatta bir bebek kardeşi daha var. Pencerenin kenarındaydı. Derken kız kardeşi geldi, çocuğa vurmaya başladı. Vurdu, vurdu. Gitti, tekrar gelip vurdu. Çocuk hareket etmedi, ben de. Sonra kız gitti, çocuk arkasından baktı. Pencerenin altına çömelip oturdu. Artık onu görmüyorum.