Hürriyet

>

17 Mart 2014 Pazartesi

TAMİRCİ-Bernard MALAMUD: Adaletin mahkumiyeti hiç bu kadar nefret dolu olmamıştı


Yıllar önce Kiev'deki Adam ismiyle yayınlanmış ama fazla da ilgi görememiş bu romanın, tam da yargının eşitliği ile ilgili kuşkular çoğalmışken yeniden basılarak okuyucuya sunulması zekice olmuş. 1911 yılında Kiev'de hunharca işlenen bir cinayetin tek sanığı olarak hapsedilen Yahudi köylüsü Yakov Bok'un yargılanmak için verdiği savaşı konu alıyor. Yanlış okumadınız, masumiyetini ispatlamaya daha gelemedik, suçunun yazılı olarak bildirilip mahkemeye çıkarılmasından bahsediyoruz. Cahil bir Yahudi köylüsü olan Yakov, kısır olduğuna inandığı beş yıllık karısından uzaklaşmış, sonucunda da karısı tarafından terkedilmiştir. Tek arkadaşı, kızının kaçışından dolayı suçluluk duygusuyla kıvranan kayınpederi Şmuel'dir. Tamirci olan Yakov bir gün küçük ve fakir köyünden gitmeye karar verir;

"Hayatımı tırnaklarımla kazanmak zorunda kaldım. İnsan sermayesi olmadan ne yapabilir? Ne yapabilirse ben de onu yaptım ama çok bir şey değil bu. Kırılan ne varsa tamir ederim - yürek dışında. Bu kasabada her şey dökülüyor. Ama çatlakların arasından Tanrı'yı gözetliyorsa kim tavanının aktığından şikayet eder ki? Diyelim ki tamir ettirmek istiyor, ki istemediklerini biliyoruz, bu kez de bunun parasını ödeyebilecek kim var ki? Çoğu zaman bedavaya çalışıyorum, şanslıysam bir tabak makarna veriyorlar. Bu yerde fırsat denen şey ölü doğmuş bir bebek gibi..."(s:13)

Kiev'e gelen Yakov Yahudi kimliğini saklar, o dönemde sadece Yahudilere ayrılmış gettolara yerleşeceğine Rusların arasında yaşamaya başlar. Bir gün yardım ettiği bir Rus (Nikolay Maksimoviç) sayesinde iş bulur, aslında Yahudi düşmanı olduğunu bildiği Maksimoviç'in fabrikasında çalışmaya başlar.  Kendisine asılan Maksimoviç'in topal kızına da yüz vermeyerek fazladan nefret puanları toplar. İşini çok iyi yapar, hayatında görmediği kadar para kazanmaya başlar, kitap alır, okur, giyinir. Ama bu harika hayat, yine yaptığı bir iyilik ile korkunç şekilde sona erer. Fabrika'nın yakınlarında on bir yaşında Hristiyan bir çocuk kanı akıtılmış halde ölü bulunur. Bu cinayetin bir Yahudi tarafından işlendiğine, bir tür Yahudi ayini olduğuna ve akıtılan kanla ekmek yapıp yendiğine inanan savcılar tarafından Yakov tutuklanır. Çünkü Yakov, dövülen bir Yahudi papazını gece vakti kurtarıp fabrikaya almış, ona baktıktan sonra da sabah erkenden göndermiştir. Ne yazık ki, Yakov'un gelişinden beri hırsızlık yapamamış olan eski fabrika şefi bunu görüp görevlilere bildirmiştir. Yakov Yahudi olduğunu itiraf eder ve çilesi başlar.

Gerçekte yazar Malamud Rus göçmeni bir yahudidir. Ancak küçük yaşta ailesiyle Amerika'ya göç etmiş, üstelik de agnostik olduğunu açıklamıştır. Kitabın kahramanı Yakov'da bu inançsızlığı Spinoza'nın felsefesi ile açıklıyor. Spinoza ise yüzyıllar önce Yahudilikten düşünceleri sebebiyle aforoz edilmiş bir filozof. Yazar, kahraman ve kahramanın tek inandığı filozof aynı kaderi paylaşıyorlar.



Yakov, kendisine ve adaletin eşitliğine inanan tek savci Biblikov'un kendisini kurtarabileceği umuduyla hapse girmiştir. Ancak Biblikov'da bir Yahudi avının ortasında kalmış Don Kişot gibidir, çaresizce yeldeğirmenleriyle savaşmaktadır. Yakov suçsuzdur ve buna inana tek kişi Biblikov'dur.

"Yakov, şunu aklından hiç çıkarma; eğer senin hayatının bir değeri yoksa benimkinin de yoktur. Kanun seni korumazsa, günün birinde beni de korumayacaktır. İşte bu yüzden seni yüzüstü bırakmak istemiyorum ve bu beni endişelendiriyor..."(s:180)

Yakov'un hayatı gün ve gün daha kötüye giderken Biblikov'un korktuğu başına gelir, Yakov'u koruyamayan kanun, onu da mahkum eder. Gerçek şu ki kitap bir çöküş kurgusu ve daha ne kadar kötü olabilir ki derken görüyoruz ki dibin sonu yok ve Malamud bizi başarılı bir serbest düşüşe bırakıyor. Önce hücre hapsi, sonra zincirlemeler, umudun ölümü, aklın kaybı, dostların yok oluşu derken her monotona girme ihtimalimizde Malamud bize taze bir kahraman sunuyor ve düşüş devam ediyor. Son olarak terk edildiği karısı tarafından da ziyaret edilen Yakov, onun hamileliğiyle bir kez daha yıkılıyor.

Tam üç yıl iddianameyi bekleyen Yakov aklını neredeyse yitirmek üzereyken bile, sürekli gelen itiraf et seni çıkaralım tekliflerini red ederek  doğru bildiğini yapıyor. Ölmeye bile korkuyor, zira mahkemeye çıkamadan ölürse suçsuzluğunu kanıtlayamaz.

Sonlara doğru düş ve gerçekliği iyice kaybeden Yakov Çar'la bile diyaloglara girer. Tüm toplumu etkileyen bu davada artık Yakov ne hapiste kalabilir ne de dışarı çıkabilir, herkes için korkunç bir çizgidir bu. Yahudi isyanı mı yoksa katliamı mı olacaktır?

"Sonradan da şöyle düşündü: Mücadelenin olmadığı yerde özgürlük yoktur. Spinoza ne der? Devlet, insanın doğasına aykırı gelen biçimlerde hareket ediyorsa onu yıkmak o kadar kötü bir şey değildir..." (s:341)

Gerçek bir hayat öyküsü ve davadan esinlenerek yazılmış bir roman Tamirci. Mendel Beilis genç Ortodoks Hristiyan  Andrei Yushchinsky 'yi öldürmek sebeiyle hapse atılıp yıllarca iddianamesini bekleyen, mahkemeye çıktığında da beraat eden inançlı bir Yahudi, Yakov'un temsil ettiği karakter. Tek fark, Malamud Yakov'un kefaret yıllarını yalnızlıkla örtmek için olsa gerek, gerçek hayatta olan karısı ve altı çocuğunu hatta Tanrıya olan inancını elinden alır. Böylece tutunacak tek dalı kalmayan biri için zaman çok daha uzun ve zordur.

Bu dönemde okunması gereken bir roman. Kafka harika bir önsöz ( ön satır diyelim) yazmış:

Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı...F.Kafka

İyi okumalar...