Hürriyet

>

27 Ekim 2015 Salı

ÜÇ GAME OF THRONES KARAKTERİ - ÜÇ BÜYÜK ROMAN KAHRAMANI

Hepimizi ekrana kilitleyen, kurgusuyla, karakterleriyle, çatışma ve diyaloglarıyla aklımızı başımızdan alan, belki de son yılların en sağlam dizisi Game Of Thrones'un ünlü romanlara saygı duruşu niteliğinde kahramanlar yarattığını hiç fark ettiniz mi? Gelin bakalım hangi kahramanlara gönderme yapılmış.


1. John Snow ve Samwell Tarly  arasındaki ilişki: William Golding'in ünlü romanı Sineklerin Tanrısı'nın unutulmaz ikilisi Ralph ve Domuzcuk. Ralph doğrudur, adildir, vahşet ve yanlışın karşısındadır, medeniyetin temsilidir. Domuzcuk şişmandır ama bir o kadar da bilgedir. Saftır ama okumuştur. Ralph'in sağ duyusudur, onun aklı, gerektiğinde verdiği doğru karardır. Diğerleri tarafından hep aşağılanmasına rağmen nefret gütmez, Ralph'in en yakın arkadaşıdır.

2. Lady Brienne ve yaveri Podrick: Size de Don Kişot ve Sancho Panza'yı hatırlatmıyor mu? Lady Brienne  şövalye değildir, tıpkı Don Kişot gibi, ama şövalyelerin tüm değerlerine sahiptir ve neredeyse gerçek bir şövalyeden daha bağlıdır yeminlerine. Şeref ve onur için yel değirmenlerine karşı savaşır, taraf tutmaz ve kendince doğru olanı yapar. Podrick ise ayağı daha yere basan, sıkça ladysini uyaran seyistir. Dövüşemez, çok akıllı değildir ama kesinlikle şövalyesinden daha fazla dünyanın gerçeklerinin farkındadır.



3. Qyburn ve Dağ: Frankeştayn öyküsüne benzerliği su götürmez. Dağ ölümden döndürülmüştür, ya da diriltilmiştir. Ama artık eskisi gibi değildir.

Son olarak The Wall ile ilgili yazacaklarım. Bir duvar iki dünyayı ayırır. Yabaniler ve ilk insanlar. Bu metafor Ursula Le Guin'in ünlü Mülksüzler adlı romanına bir gönderme olabilir mi? Ünlü roman şu cümlelerle açılır;

"Bir duvar vardı. Önemli görünmüyordu. Kesilmemiş taşlardan örülmüş, kabaca sıvanmıştı; erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi. Yolla kesiştiği yerde bir kapısı yoktu; orada yerin geometrisine indirgeniyordu: bir çizgiye, bir sınır düşüncesine. Ama düşünce gerçekti. Önemliydi. Yedi kuşak boyunca dünyada o duvardan daha önemli bir şey olmamıştı. Bütün duvarlar gibi iki anlamlıydı, iki yüzlüydü. Neyin içerde, neyin dışarda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı."
MÜLKSÜZLER (Dispossessed) - Ursula K. LE GUIN

John Snow kendisine yabani hayranı olduğunu söyleyen kişiye dönerek aynı bu cümleleri söyler; kim olduğun duvarın ne tarafında doğduğuna bağlı, tek farkımız bu!
 İyi seyirler, nitelikli okumalar!

2 Temmuz 2015 Perşembe

DEĞERLİ EŞYALARINIZ ELİNİZİN ALTINDA, EL BAGAJINIZDA OLSUN!

Kredi kartınızı, pasaport, ehliyet ve araç ruhsatı gibi her an ihtiyacınız olabilecek belgelerinizi; nakit paranız, değerli takılarınızı; uçuş sırasında ya da uçuşunuzun hemen ardından ihtiyacınız olabilecek ilaçlarınızı; bilgisayarınız ve cep telefonunuzu; sözleşmeler, tapu, diploma gibi önemli evrak ve belgelerinizi el bagajınızda taşıyın, aklınızı onlarda bırakmayın.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

28 Mayıs 2015 Perşembe

BİLİM-KURGU - EDEBİYAT DÜNYASININ ÜVEY EVLADI

 


Edebiyat dünyasının iki üvey evladı var. Polisiye ve bilim-kurgu. Nedense akla hemen ucuz çizgi romanlar, beden kahramanlarının duygusuz aksiyonları, uzaylı istilaları gelir. Halbuki biraz daha yakından incelense bilim-kurgunun içerdiği yüksek yaratıcılık, hayal gücü, insan davranışları en az bir edebi eserin içeriği kadar hatta bazen fazlası. İyi bir bilim-kurgu bugünün sorunlarını geleceğe taşıyarak çözüm arar. İçinde ince bir dilden fazlası vardır. Edebi eserlerde kahramanların kader rüzgarlarında savrulması ve direnişleri dile getirilirken bilim-kurgu bunu bir adım ileriye taşır. İnsan sorumluluğunu, yaratıcılığının bedellerini, teknolojinin ağırlığında değişen insan davranışlarını inceler. Hem sosyolojik hem de teknolojik hayaller içerir. Bugünün şartlarında sadece düş olarak kabul edilenlerin gelecekte hayatımızı nasıl yönlendireceğini araştırır, sorular sorar, yanıtlar verir. Bunu yaparken de iki farklı yaklaşım kullanır. Bugün var olan bir bilimsel sorunun gelecekte ulaşabileceği sınırları ve yaratacağı problemleri incelemek -ki buna projeksiyon denir-, ya da gelecekte gerçekleşecek bir buluşun topluma, kurallarına, ahlaki yaklaşımlarına ve insan davranışlarındaki değişimine getireceği farklılıkları incelemek -spekülasyon-. Bu iki ana soru alt başlık ve konulara ayrılarak daha detaylandırılabilir. Ama burada amacım bilim-kurguyu yapısal analiz etmek değil, içerik olarak neden edebi görülmesi gerektiğini tartışmak.
     Edebiyat eserleri insan davranışlarını konu alırlar. Yazarlar çatışmalar yaratır, hayali düşmanlar üretir, kahramanlarını karar almaya zorlarlar. Her karar anı bir zirvedir ve bize kahramanımızın gerçek kişiliğine inmemizi sağlayan bir merdivendir. Zor şartlar altında verilmesi gereken her karar, kahramanımızın maskesini bir parça daha düşürür. O yüzden edebiyat güzel kelimelerin sayfalarda dans ettiği metinler değil, yoğun psikolojik baskıların yarattığı kararların ve karşılığında ödenen bedellerin geçit törenidir. Bilim-kurgu işte tam da bu nedenle edebiyata aittir. En çok kararın alındığı, belki de en yüksek bedellerin ödendiği türdür. Bazen tüm bir gezegenin kaybına, bazen bir ırkın yok olmasına, bir inancın kökten değişimine yol açan kararlar, kişisel değil ama toplumsal bedeller ödetir. Demek ki bilim-kurgu kişisellikten uzak, toplumsal değişimleri konu alan çok daha sosyolojik metinlerdir.
       Biz (Zamyatin) totaliter toplum yapısını en iyi anlatan ,Cesur Yeni Dünya (Aldous Huxley), , 1984 (George Orwel) gibi kült kitaplara ilham kaynağı olan eserdir. Topluma karşı bireyin karşı çıkışı konu alınır. Günümüzde sürekli vurgulanan toplum refahı kavramını bireyciliğin üstünde tutmanın getirebileceği son noktayı anlatır. Birey ne zaman kendinden vazgeçer?

Ama sadece gözüne bir şey kaçan göz, parçalanmış parmak ve ağrıyan diş kendini hisseder ve bireyselliğini kavrar. Sağlıklı göz, parmak ve diş adeta yoktur. Kişisel bilincin sadece bir hastalık olduğu apaçık ortada değil mi?[1]
Fahrenheit 451 ( Ray Bradbury) gelecekte değişen değerlerin yarattığı bir toplumu anlatır. Yine toplum bireyin üstündedir. Bunu yapmak için Cesur Yeni Dünya'da kullanılan aileyi yok edip fabrikalarda şartlandırmalarla döllenip büyütülen, genleriyle oynanarak toplumsal sınıflara ayrılan kişilerden bahsetmez. Bu kadar teknolojik olmaya gerek yoktur. Sadece medya ve eğitim ile de aynı sessiz topluluk yaratılabilir. Bradbury, amaçları ellerinden alınmış, kelimelerinin içi boşaltılmış dile sahip, okuması yasaklanan bireylerin zaten kalabalığın gücüne sığınacaklarını bilir. Bu sessiz kalabalığı ise ancak bir diktatör yönetir.
.Şanslıyız ki onun gibi acayip kişiler çok sık olmuyor. Onların birçoğunu geç olmadan, daha tomurcukken nasıl ayıklayacağımızı biliyoruz. Bir evi çivisiz ve ahşapsız inşa edemezsin. Eğer bir evin yapılmasını istemiyorsan, ahşap ve çivileri sakla. Eğer politik bakımdan mutsuz bir adam istemiyorsan, kaygılandıracak bir soruda ona iki bakış açısı verme, birini ver. Daha da iyisi hiç verme. Bırak savaş gibi bir şeyin var olduğunu unutsun. Eğer devlet yetersizse, havaleliyse ve vergi delisiyse, insanların devlet üzerine endişelenmesindense bırak böyle olsun. Huzur, Montag. Onlara yarışmalar düzenle, en popüler şarkıların sözlerini veya İowa'da geçen yıl ne kadar mısır yetiştirildiğini bilerek kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet olası 'olaylarla' tıka basa yap ki; kendilerini gerçekten zeki zannetsinler. Sonra düşündüklerini hissedecekler, hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar, çünkü bu tür olaylar değişmez. Olayların bağlantılarını kurmak için onlara felsefe veya sosyoloji gibi kaypak şeyler verme. O zaman melankolik olurlar.[2]
              Bu kadar ciddi bir felsefe, günümüz toplumunu anlamamızı sağlayacak geçmişten gelen bir bilgelik nasıl olur da edebiyatta üvey evlat olur? Ben diyorum ki siz okurlar kimsenin sınıflandırmalarına kulak asmayın. Kendi kararlarınızı verin, kulaktan dolma bilgilerle değil araştırarak sonuca ulaşın. Okuma listelerinize mutlaka bilim-kurguyu ekleyin. Teknolojik hayaller kurmak bir toplumu sadece daha yaratıcı yapmaz, daha vizyoner kılar. Belki de miyopluktan kurtulmak gelişmek için bir toplumun yapması gereken yegane şeydir, kim bilir?
Herkese iyi okumalar!

 

[1] Biz, Yevgeni Zamyatin, İthaki Yayınları : 134
[2] Ray Bradbury, Fahrenheit 451, İthaki yayınevi, s:98-99
 
 

 
 

 


8 Nisan 2015 Çarşamba

KÜÇÜK YAZARIN EL KİTABI- ÇOCUKLAR İÇİN ÖYKÜ YAZIM TEKNİKLERİ

           Sonunda ilk kitabım çıktı. Küçük Yazarın El Kitabı. Yılların yazma ve okuma birikimiyle öğretmenlik tecrübemi bir araya getirebildiğim kılavuz kitap. Aslında amacım kitap yazmak değildi, daha çok ders notlarımı düzenlemek, egzersizlerimi ve örneklerimi derli toplu sıraya sokmaktı. Böylece elimde bir sürü kitap, kağıt ve bilgisayar taşımayacak, her sınıfa standart bilgi aktarabilecektim. Çünkü bazen konu sizi alıp götürür, birden kendinizi Aziz Nesin'in bir hikayesini çocuklara okur bulursunuz. Diğer sınıfta okumadığınız için suçluluk duyar, onu da müfredata eklersiniz. Bunun da sonu yoktur. Halbuki derlenmiş bir kitaptan gitmek hem beni hem de çocukları konuda tutar. İşte kitap bu şekilde ortaya çıktı. Biraz fazla detaya girince yazar arkadaşlarımın çabalarıyla bir yayıneviyle görüşmeye ikna oldum. Çünkü ortaya çıkan şey ders notlarından daha iyi bir ürün olmuştu. Esen Yayıncılık bunu fark eden ilk yayınevi olarak basımı üstlendi ve beş aylık bir çalışmanın sonunda piyasaya çıktı Küçük Yazarın El Kitabı.

Neler var kitabımda? Öncelikle ilkokul 4-ortaokul 8. sınıflar arası 10-14 yaş aralığına hitap ediyor. Yaratıcı yazarlık tekniklerini 5N1K sırası ile veriyor, tanınmış filmlerden örneklerle konuyu pekiştiriyor ve egzersizlerle çocukların kendi başlarına yaratım sürecine girmelerini sağlıyor. Sınırlı yazım teknikleriyle çocukların daha çok yazması teşvik ediliyor. Sınıflarımda kullandığım bir çok egzersiz ve tekniği bu kitapta verdim. Çocukların yazma keyfini artıran, kalitesini yükselten egzersizler olduğunu derslerimde gördüm. Kendi atölyemde kullanmadığım hiç bir bilgi ve tekniği kitaba koymadım. Ama kitaba koyamadığım daha nice örnek, egzersiz ve bilgi var, orası ayrı. Bu kitapla çocukların kendi öykülerini yazabilecek kadar teknik öğretmeyi amaçladım, umarım başarmışımdır. Çünkü aynı bilgilerle atölyemde öğrencilerim harika işlere imza atıyorlar.

Sonuçta bu kitap bir öykü yazma kılavuzudur. Çocukların hayal güçlerini kullanarak derli toplu bir hikaye yaratmalarına yardımcı olur. Daha nitelikli okumalar yapmalarına önderlik eder. Bir çok arkadaşım sadece çocukları için değil, kendileri için aldılar kitabı. Bir başlangıç yapmak istediklerini söylediler. Neden olmasın, 10 yaşında bir çocuğa bile öykü yazdırabiliyorsak siz neden yazmayasınız?

Kitaptan kısa bir giriş vererek yazımı bitireyim:

"Öykü yazmak tıpkı giyinmek gibi belli bir sıra ister. Önce çorabınızı sonra ayakkabınızı giyersiniz, fanilanızı kazağınızın üzerine giyemezsiniz. Öyküde de anlaşılır olmak için bir düzene ihtiyaç vardır. Karakteri yaratmadan macerayı kuramazsınız, çatışmayı yaratmadan neden-sonuç ilişkisini veremezsiniz O yüzden sırayla gitmek size en başından itibaren kolayca yaratma, mantık ilişkilerini kurabilme olanağını verir.  
            Önce karakter yaratmakla başlayın. Kahramanınız ve yardımcıları ortaya çıktıkça düşmanlar da belirmeye başlar. Sırada çatışma var, düşmanla beraber artık savaşın ya da anlaşmazlığın sebepleri oluşur. Son olarak da tüm bunları ayakta tutacak bir iskelete ihtiyacımız var. Kurgu ya da olay örgüsü işte tam da bize bunu sağlayacak." Küçük Yazarın El Kitabı
(Atölye ve okul eğitimlerimle ile ilgili detaylı bilgi için http://www.zumrutbiyiklioglu.com/)
Merakettiklerin.com

MUHTEŞEM ANTAGONİST MR. FLETCHER

Tüm kurmaca metin yazarları çok iyi bilirler ki yarattıkları kahramanı orta ya çıkaracak olan düşmanıdır. Çünkü protagonistin gerçekte kim olduğunu gösteren, sıradan hayatında takındığı maskeyi düşüren, zor kararlar vermesini sağlayan kişidir o. Kurmaca metinde antagonistin anlamı tam da budur, kahramanın savaştığı, çatışırken de kendini bulup geliştirdiği zıt karakter. Karakterlerin kahraman olmak için yenecekleri bir düşmana ihtiyaçları vardır, kazanılan savaş yoksa zafer de yoktur ve kahramanlar zaferlerinden var olurlar. Demek ki antagonist yenilmesi gereken bir korku, aşılması gereken bir engel, belki de keşfedilip kabullenilmesi gereken bir yetenektir. Whiplash'i seyrederken Mr. Fletcher'a belki de defalarca kere hayran olmamın sebebi de bunlardı. Son derece başarılı yaratılmış, bipolar kişilik bozukluğu olması muhtemel, tutkulu, hırslı, kindar ve yetenekli Mr. Fletcher belki de son dönemlerde izlediğim en başarılı antagonist. Hayran olunan öğretmenden korkulan orkestra şefine, beğenisinin kazanılmaya çalışıldığı müzisyenden nefret edilen insana uzanan bir çizgide ilerler Fletcher kahramanın gözünde. Aynı anda ne çok şeydir Fletcher. Ve kahramanı nerden nereye taşır. Kurmaca metninizde antagonistiniz ne kadar iyiyse öykünüz o kadar sağlam, kahramanınızın gelişimi o kadar inandırıcı olur. Korkak, kendine güvensiz bir çocuktan cesur bir caz bateristi çıkaracak olan antagonistin de çok iyi kurgulanmış olması gerekir. Üstelik bunu yaparken duyguları hayranlıktan korkuya, öfkeden nefrete, sevgiden saygıya değiştirebiliyorsanız iyi bir iş çıkarmışsınız demektir.
Genç baterist ile Flatcher arasındaki ilişki büyük bir hayranlıkla başlar. Fletcher muhteşem biridir ve tüm öğrenciler onun tarafından keşfedilmeyi arzular. Orkestrası bir numaradır, sadece efsane olacaklar yer edinebilir. O yüzden Andrew orkestraya seçildiğinde ayakları yerden kesilir, kendini neredeyse Fletcher'a adar. Paydosu olmayan çalışmalar, parçalanmış eller, kaybedilmiş sevgililer düşüşün başlangıcıdır. Çünkü bu adanmışlık takdir görülmeyip daha da zorlamaya gidince Andrew'da öfkeye sebep olur. Ne yaparsa yapsın hep daha fazlasını istemiştir Fletcher ondan. Ve normal olarak takdirsiz bir zorlama öfkeye sebep olur. Bunun sınırı nerededir, birini ne kadar zorlayabilirsiniz? Efsaneysen asla pes etmezsin ama sıradansan kaçar gidersin. Fletcher'ın sınırı budur işte, ya efsane olmak için kal ya da çek git. Sıradan bir müzisyen olmanın anlamı yok. Fletcher sınır uçlardadır ya hep, ya hiç. İşte o yüzden de muhteşem bir antagonisttir. Kahramanın hayatta kalmak için tek şansı "hep" olmaktır. Bundan daha güzel gelişim sebebi olabilir mi? Hele içine bir de intikam kattınız mı, ki son sahne intikamdan başlayıp saygıya uzanan bir süreçtir, tadından yenmez.
İşte benim Whiplash'im, işte benim antagonistim. Belki de bir kez de bu gözle seyretmek gerek, antagoniste hakkını vererek. İyi-kötü gibi basit bir ayrımdan amaca giden her yol mubahtır diyene saygı duyma gelişimini göstererek. İyi seyirler!


12 Şubat 2015 Perşembe

Çocuklar İçin PlayStation Oyunları -4


           Artık yeni bir oyun konsolumuz var; Playstation 4! Teknik özelliklerine, ps3ten farkına, oyuna kattıklarına hiç girmeden-çünkü bunlar için oldukça geç kaldım, tüm oyun sitelerinde yazılıp çizildi, tartışıldı-çocuklara zararlı olmadığını düşündüğüm oyunları inceleyeceğim. Bu arada ps3ten de asla vazgeçmeyeceğim. İsterseniz öncelikle ps3ün keyifli çocuk oyunlarına bir bakalım:

1. Little Big Planet- Karting: Çılgın araba yarışlarına hoş geldiniz. Farklı pistler, LBP özgü kendin yarat seçenekleriyle sayısız kombinasyonda araç seçenekleri, çoklu oyuncu deneyimi ile harika bir oyun. Diğer LBPlerden farklı olarak bilmece çözmek yok, sadece hız ve verilen bonuslarla rakipleri eleme var!






2. Little Big Planet 3: Yeni çılgın arkadaşlarıyla Sackboy geri döndü. Hem ps3 hem de ps4 seçenekleriyle içinizi ısıtacak bir oyun. Zaten artık LBP nedir, neden sevilir gayet iyi biliyoruz. Daha üzerine ne konuşuyoruz? Alıp oynayalım hemen!

https://www.youtube.com/watch?v=ymCDdrMKPrY

LBP kendi mekanınızı ve oyununuzu yaratmak için ortam sağlar. Yaratırsınız, ve sosyal medyasında paylaşırsınız. Ve artık o bölüm herkes tarafından oynanır. Sadece oynamak değil, yaratmak ve paylaşmak istiyorsanız LBP en uygun seçenek. Gerçi bir çok oyun da buna benzer eklentiler yaptı (infamous2 gibi) ama galiba en başarılısı LBP!

the cave ps3 ile ilgili görsel sonucu
The Cave yine eğlenceli ve bulmacalı bir oyun. Çoklu oyuncu seçeneği ya da online özelliği yok ama oldukça keyifli. İki kez oynadığım düşünülürse sınavı geçmiş demektir. Singstar ps4 için çıkardı. Bu oyunla karaoke yapabiliyorsunuz. Aile ve dost toplantılarında oldukça neşeli anlar yaşatıyor. Biz bir yılbaşı gecesini Singstar ile geçirmiştik ve çok eğlenmiştik.



Gelelim son bombaya! Ey ebeveyn, madem almışsın evine bu güzel aleti, bu yazıyı okuduğuna göre de meraklısın azıcık, neden kendine bir güzellik yapıp, gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan biriyle tanışmıyorsun? Hep çocuğa hep çocuğa! Hiç bize yok mu? Olmaz mı.... İşte Uncharted serisi. Kadın-erkek milyonlarca hayranını 2007den beri konsol başına kilitleyen, ödüle doymayan serinin dördüncüsü ps4te çıkıyor. Modern Indiana Jones diyebileceğimiz Naten Drake ve arkadaşlarının maceralarını sadece oynamakla kalmayacak film gibi izleyip, içinde yaşayacaksınız. Serinin ilk üç oyunu ps3te olmakla birlikte, ps4 için tekrar düzenlenecekler ve yeni serverla online olacaklar. Bu da tekrar UC çılgınlığı yaratacak demek. Şayet elinizde ps3 varsa, hazır şu anda ucuzlamışken neden bu serinin ilk üç oyununu hafta sonunda kendinize hediye etmiyorsunuz? Unutmadan söyleyeyim UC2 Among The thieft ilk bölümünde İstanbul-Topkapı sarayını canlandırmış. Muhafızları Türkçe konuşurken duyduğunuzda şaşırmayın!





Son olarak Türkçe demişken Puppeteer'ı unutmamak gerek. Türkçe olarak satışa sunulan bu oyun masallar anlatarak maceralara sürüklüyor oyuncularını. Çoklu oyuncu seçeneği var ama pek keyif vermiyor. Yine de oyun eğlenceli.
https://www.youtube.com/watch?v=4qlEhkhDxKg


İyi  oyunlar!!!